Bir Tarih Metni Nasıl İnşa Edilir?

Dimitri’nin Kızlarını Kim Hamile Bıraktı?)

Nurcan Abacı*

Özet
İlk on bölümde tarih alanındaki temel kavramlardan yaklaşımlara, kaynaklardan etnografyaya ve disiplinlerarası işbirliğine uzanan geniş bir yelpazede giriş düzeyinde bilgi edindiniz. Benim anlatacağım kısım kaynaklardan bilgi edinme ve bu bilgiyi yazma aşamasıdır. İlk olarak örnek belgeler üzerinden bilgi edinme süreci hakkında fikir edineceksiniz. İkinci aşamada ise bu bilginin yazılma sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalar üzerinde durulacaktır. 
Giriş
Tarihsel bir metin oluşturmanın ilk aşaması konu seçimi ile başlar. Bu, pek çok faktör tarafından etkilenen ve örnek olayda da görüleceği üzere genellikle hedeflenenden farklı bir durakta noktalanan yolculuk gibidir. Öncelik sıraları kişilere göre değişmekle birlikte dikkate almanız gereken ilk kural ne kadar zamanınız olduğu sorusunun cevabıdır. Eğer dönem sonu ödevi için bir araştırma konusu düşünüyorsanız maksimum 14 haftada bitecek bir başlık seçmek durumundanız. Bu süre yüksek lisans çalışmalarında minumum bir yıl, doktora çalışmalarında ise daha uzun bir süre anlamına gelir. 
İkinci olarak göz önününe almanız gereken kural bilgi birikiminiz ile seçtiğiniz konu arasındaki ilişkidir. Sadece kendi merakınızı tatmin için istediğiniz başlığı dileğiniz kadar araştırabilirsiniz. Ancak araştırdığınız konuyu daha sonra yazmanız gerekiyorsa, ki yazımızı bu varsayım üzerine kurduk, o zaman seçtiğiniz konunun çalıştığınız alana katkıda bulunması muhtemel bir başlık olması gereklidir. Pek çok defa yazılmış bir başlığı tekrar “araştırmak” zaman kaybından başka bir şey değildir. Son olarak kaynak gurubunun tesbiti gelir. Çalışmak isteğiniz başlık yine kullanmayı istediğiniz kaynak grubu tarafından içerilmelidir. Buraya kadar bahsettiklerim “akademik” gerekçelerdir. Bunlara ek olarak üniversite dünyasının içinde olanların bildiği ve yazıya pek dökülmeyen kurallar da vardır. [1]Tarih araştırmaları ülkemizde çağlara bölünmüştür. Bu durumda (tarih alanındaki çalışmaların neredeyse tamamının akademisyenler tarafından yapıldığı ülkemizde) atama ve yükseltmelerde sizi büyük bir sorun bekliyor olacak. Eğer Yeniçağ çalışıyorsanız, İstanbul’un fethinden Fransız Devrimi’ne kadar olan sürenin dışına çıkmanız çok mümkün değildir. Bu çerçevede belirli bir konunun tarihsel süreçte değişimi üzerine kariyer planlayamazsınız. Örneğin 17. yüzyıl Osmanlı dönemi uygulamalarından birisinin izlerini, günümüzde sürmeyi düşünmeniz bile hayra alamet değildir. Gelebileceğiniz en üst basamak doçentlik sınavıdır. En garantili yol sadece alanınızdaki kişilerin okuyacağı, onların çalışmalarını da kullanmaya özen gösterdiğiniz bir araştırma yapmaktır. 
Özellikle kariyerinizin başında iseniz hocalarınızın neredeyse tamamının kırılgan egolara sahip olduğunu unutmamalısınız. Yaptığınız çalışmalar orta ve alt tabaka erkekleri gazeteleri nasıl spor sayfasından okumaya başlıyorsa benzer bir şekilde kaynakçasından okunmaya başlanır. Unutacağınız, ya da çok da gerekli olmadığını düşündüğünüzden kulllanmadığınız ve hocanızın bizzat yazdığı veya değer verdiği birisi tarafından yazılmış ansiklopedi maddesinin size negatif bir tutum olarak geri dönmesi çok muhtemeldir. Yazıya dökülmeyen ancak yine “sistemin” içinde olanların bildiği bir diğer kural çalışmak istediğiniz konunun danışmanınız tarafından onaylanması gerekliliğidir. Literatürü iyi takip ediyorsanız önerdiğiniz yüksek lisans ya da doktora tezi konusu danışmanınız tarafından büyük bir olasılıkla fazla radikalbulunacaktır. Örneğin alana yeni girenlerin sıradan bulacağı “Osmanlı Dönemi maden işletme hukuku” temalı bir tez konusu, önerildiği zaman fazla yenibulunmuş ve zorlukla kabul edilmiştir. [2]Benzeri tutumların dünyanın her yanında geçerli olduğunu dipnottaki örnekten görebilirsiniz.  [3]
Kaynaklardan Bilgi Edinme Süreci
Yakın zamana gelinceye kadar tarih yazmanın anlamı, ilgilenilen dönemde yazılmış kronikleri okumaktan ibaretti. Tarihin hangi dönemi üzerine çalışıyorsanız o zaman diliminde yazılmış tarih kitaplarını okuyup aktardığınızda görevinizi yerine getirmiş sayılıyordunuz. Bu nedenden dolayı kaynakların güvenilirliğinin test edilmesi, yazının iç ve dış tenkidinin yapılması ve tarihsel yorum daha 19. yüzyılda Alman tarihçiliğinin önderliğinde gelişmiştir.[4]
Niebuhr, Ranke ve Mommsen gibi önemli tarihçilerin alana getirdiği yenilikler sayesinde aşağıda göreceğiniz kurallara ulaştık. Takip eden dönemde özellikle Fransız tarihçiler aracılığı ile hem yaklaşım hem de kullanılan kaynak grubunda artış oldu.[5]
Kronikleri kullanırken uyulması gereken kuralların büyük bir kısmı diğer kaynak gruplarına da uygulanabilir. Bu nedenden dolayı kısaca özetlemekte fayda var: İlk incelenmesi gereken belgenin niteliğidir. Kaynakta konuşan kimdir? Neden bu belgeyi yazmıştır? Belgeyi yazıya geçiren ile belgede anlatılan olay aynı kişiye mi aittir?  İlk yazıldığı gibi mi saklanmıştır yoksa daha sonra üzerinde düzenleme yapılmış mıdır? Daha önceden başka araştırmacılar tarafından kullanılmış mıdır? Belgenin genel nitelikleri (yazı tipi, kağıt vs) dönemine uygun mudur? Yazan kişinin belgede anlatılanları tam olarak bilmesi mümkün müdür? Anlatılanlar daha önceden bilinenlerle uyumlu mudur? Yazarın kaleme aldıklarınının tarafsızlığını etkileyecek bir kimliği var mıdır? Yazarın atladığını ya da görmezden geldiğini düşündüğünüz başlıklar var mıdır? [6]
Örnek Olay: Dimitri’nin Kızlarını Kim Hamile Bıraktı?
Konu seçiminde ideal olanın, bir araştırma problemi çerçevesinde kaynakları taramak olduğunu biliyoruz. Ancak yeni başlayanlar için bunu Türkiye örneğinde uygulama her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenden dolayı biraz entelektüel seyahate çıkmanın mahzuru yok. Kafanızdaki temel problemin 16. yüzyıl Bursa’sında Müslimler-Zımmiler arasındaki davaların incelenmesine dayandığını varsayalım. Henüz net bir araştırma sorumuz yok ve ön inceleme için örneklere bakıyoruz. Bu tür olası bir konunun en iyi çalışılacağı kaynak grubu Şer’iyye Sicilleri’dir. Örneğin  aşağıdaki belge A 119 numaralı Bursa Şer’iyye Sicili’nden alınmıştır.
Oldur ki, Karye-i Ermiri zımmîlerinden Dimitri veled-i Yorgi, karye-i mezbûreden Süleyman b. nâm kimesneyi Meclîs-i şer‘e ihzar ve mahzarında takrîr-i merâm kılub, “Mezbûr Süleyman’un iki oğlanları gice ile evime gelüb, içeri girmeden tüyüb çıkdığumda, kaçub, ikisi de mezbûr Süleyman’un evine düşdiler. Meclîs-i şer‘e gelmelerin taleb iderüm” didükde, mezbûr Süleyman târîh-i kitâbdan mâh-ı Cumâde’l-âhır’ın yirmi altıncı gün pazar gün iki oğullarını Meclîs-i şer‘e getürüb ihzâr itmesine talâk-ı selâseye şart idüb, mâ- hüve’l-vâkı‘ kayd olundı.
Şuhûdü’l-hâl : 
Hüseyin Bey ibnu Abdullah 
Ali Bey ibnu Abdullah 
Rüstem Bey ibnu Ali 
Ferhad Bey ibnu Abdullah 
ve gayruhum
Tahrîren fî 23 şehr-i Cumâde’l-âhır Senete 988 /5 Ağustos 1580[7].
Kaynaklardan bilgi edinme sürecinde özetlediğimiz sırayı takip edersek, belgeyi yazanın aynı yıl Bursa kadılığını üstlenen Abdullah Efendi b. Lutfullah ya da Sun’ullah Çelebi b. Cafer’in katiplerinden birisi olduğunu görürüz. Belgede konuşan kişi Ermiri Köyü’nde yaşayan Dimitri veled-i Yorgi’dir. Mahkemeye gelen kişinin adı ile beraber baba adının ve köyünün kaydedilmesi bir tesadüf değildir. Bu durum soyadı kanunu çıkıncaya kadar kimlik tesbitinde kullanılan yöntemlerden biridir. [8]
Hakkında şikayette bulunduğu kişinin kimliği de benzer bir şekilde belirtilmiştir. Belgenin yazılma nedeni Dimitri veled-i Yorgi’nin isteğidir. Yazan kişi ile olayı anlatan aynı değildir. Çünkü bu kaynak grubunda tarafların mahkemeye geldiğini, isteklerini anlattıklarını ve daha sonra duruma göre katibin olayı yazıya geçirdiğini biliyoruz. Belgenin başka bir araştırmada kullanıldığını bilmediğimiz gibi, transkribe edilmiş bir metni kullandığımız için yazı tipi kağıdı gibi özellikleri de değerlendiremiyoruz. Yazan, anlatılanlara şahitlik ettiği için konuyu bildiğinden eminiz. Ancak bu kişinin olayın hakikatte nasıl olduğunu bildiğini düşünmüyoruz. Çünkü kendisinin işi sadece kayıt tutmaktan ibarettir. 
Anlatılanların daha önceden bilinenlerle uyumu konusunu anlayabilmek için içerik değerlendirmesi yapmamız gerekiyor. İlk bakışta belgede özetlenen konu yarım kalmış bir hırsızlık girişimi gibi gözüküyor. Eğer belgelerin devamı olmasaydı bu kadar bilgi ile muhtemelen araştırma konumuz hakkında çok da ilerleyemeyecektik ve başka örneklere bakmamız gerekecekti. Ancak şans eseri olayın ne olduğunu anlamamıza yardımcı olacak takip eden belgeler var: 
Ba‘dehû mezbûr Dimitri, mezkûr Süleyman muvâcehesinde takrîr idüb,
“Mezbûr Süleyman’un mazanne itdüğüm oğulları üzerine şâhidlerüm yokdur. Gelüb, Meclîs-i şer‘de yemîn itsünler” didüği, bi’t-taleb kayd olundı.
Şuhûdü’l-hâl : Es-sâbikûn 
Tahrîren fî târîhi’l-mezbûr[9].
Şikayetçi konuyu belirtmeden adı geçen kişinin oğullarından şüphelendiğini, şahidinin olmadığını bu nedenle mahkemede yemin etmelerini istediğini belirtmektedir. 
Takip eden ve şikayetçiye ait olmayan kayıt, konuyu açıklığa kavuşturmaktadır:
Ba‘dehû Havâss-ı Hümâyûn Kâtibi Ömer Çelebi, mezbûr Dimitri’yi Meclîs-i şer‘e ihzâr idüb, “Mezbûr Dimitri’nün iki kızları haml vaz‘ itmüş. Meclîs-i şer‘e gelüb, cemâ‘atden su’âl olunsun” didükde, mezbûr Dimitri dahî târîh-i mezbûrde iki kızlarını “mahkeme-i şerîfe getürmez isem bâtıl dinden çıkub, hak dini kabûl itdüm” didüği, mezbûr Ömer Çelebi talebiyle kayd olundı.
Şuhûdü’l-hâl : Es-sâbikûn 
Tahrîren fî târîhi’l-mezbûr.[10]
Başlangıçta muhtemel bir hırsızlık girişimi gibi duran olay, eğer Havâss-ı Hümâyûn Kâtibi Ömer Çelebi’nin söyledikleri doğru ise, yasak aşk halini aldı. Bu konuda başka belge olmasaydı, durum biraz muğlakta kalacaktı. Ancak konu ile ilgili son kayıt iddiaların doğruluğunu kanıtlar niteliktedir: 
Oldur ki, mâh-ı mezbûrun yirmi üçünden yirmi altısına şart alınub, müseccel olan Süleyman ve Dimitri nâm kimesneler, yirmi altıncı gün oğulların ve kızların mahkeme-i şerîfe getürmeyüb, şartların i‘tirâf idüb, yirmi yedinci gün gelmek ile Dimitri imâna dâvet olunub ve Süleyman’ın “evine varma” deyû, mahzar-ı müslimînde beyyine olûb, kayd olundı.
Şuhûdü’l-hâl : 
Ahmed b. El-Hacc Mahmud 
Mahmud b. İbrahim 
Mümin Reis ibnu Hamid 
Abdurrezzak b. İbrahim 
ve gayruhum
Tahrîren fî 27 şehr-i Cumâde’l-âhır Senete 988 /9 Ağustos 1580.[11]
Kısaca özetlemek gerekirse, bir gayr-i müslim, bir müslümanın iki oğlundan şikayetçi olur. Sorun çözülemeden kendisinin iki kızının da evlilik dışı hamile olduğu ortaya çıkar. Mahkeme her iki tarafın da çocuklarının sorgulanabilmesi için babalar üzerine şart koşar. Birisini İslama davet ederken diğerinin de nikahının geçersiz olacağını belirtir. Olayın ilginçliğine kendimizi kaptırmadan bir araştırma sorusunun netleştirilmesi için başladığımız yolculukta buradan nereye gidebileceğimize bakalım. Müslimler ile gayr-i müslimler arası davalar en azından sistemin genel işleyişi bakımından az çok biliniyor. Benzer bir şekilde resmi görevlilerin sıradan insanların üzerindeki kontrolü de (Havâss-ı Hümâyûn Kâtibi’nin herhangi bir şikayete bağlı olmaksızın Dimitri’yi mahkemeye getirdiğine dikkat edin) literatürde var olan bir durum.[12]
Geriye şimdilik iki başlık kalıyor gibi gözüküyor. Bunlardan birisi Dimitri’nin kanıtının olmadığı, bu nedenle şikayetçi olduğu kişilerin yemin etmesini istemesi. İkincisi ise hamileliğin ortaya çıkması nedeni konunun evlilikle kapatılmış olma olasılığı. Teorik olarak gayr-i müslim kadınların Müslim erkeklerle evlenebildiğini biliyoruz. Acaba bu durum pratikte de gerçekleşiyor muydu? Tesadüfen aynı defterde tam da bu sorunun yanıtı hakkında ipucu verebilecek bir belge daha var. 
Karye-i Yaylacık’dan Yani veled-i Dimitri Meclîs-i şer‘-î şerîfe gelüb, oğlı Mehmed tarafından vekîl-i şer‘îsi olan anası Cennet mukābelesinde takrîr-i kelâm idüb, “Bikr-i bâliğım olan Vatatma’yı, müslümanlar araya girüb envâ‘ı tazarru‘ eyledikleri ecilden mezbûre Cennet’in oğluna nikâh-ı şer‘î ile virmeğe makarr oldum. Varub anası ile müşâvere ideyim, mehr-i mu‘accel her ne ta‘yîn iderse ol-zemânda nikâh olsun” deyû ikrâr-ı tav‘î eyledüği, bi’t-taleb sicill olundı.
Şuhûdü’l-hâl : 
Mehmed b. Abdi
Hasan b. Mustafa 
Mehmed b. İsa ve 
Mehmed b. Mustafa ve 
Mehmed b. Hasan 
ve gayruhum
Tahrîren fî evâsıt-ı Muharrem Senete 989.[13]
Görüldüğü gibi bi gayr-i müslim baba kızının bir Müslüman erkekle evlenmesine izin veriyor[14]. Köyde yaşadıklarını ve her iki tarafın da birbirini tanıdıklarını varsayarsak olayın ardında bir aşk hikayesi aramak fazla iyimserlik sayılmaz. Ancak yine de buradaki belge örneklerinin geniş ölçekli bir çalışma için yeterli olmadığı unutmamak gerekir. Her ne kadar bu kayıtlar büyük bir olasılıkla genel eğilimin bir yansıması gibi gözükseler de, her zaman istisnai bir durumu gösteren belgelerle karşı karşıya olmamız mümkündür. 
Eğer belgeler konuşuyorsa, ki dinlemesini biliyorsanız hakikaten konuşurlar, geleneksel tarih eğitimi almış öğrenciler için belgelerinnin burada söyledikleri bilinmeyen bir uygarlığa ait gibi gözükür. Benzeri diğer şehirlerin sicillerinde de görülebilecek bu olayın değerlendirilebilmesi için cevabına ihtiyaç duyduğumuz ancak belgelerin bize sağlamadığı bilgilere bakalım. İlk olarak Dimitri veled-i Yorgi neden üstü örtülü suçladığı ve isimlerini belirtmediği iki kişiyi değil de babalarını mahkemeye getiriyor? Acaba bunlar henüz reşit olmamış ergenler miydi? Osmanlı tarihi çerçevesinde baktığınızda reşit olma yaşının (özellikle olayın geçtiği 16. yüzyılda) kaç olduğunu biliyor muyuz? Bu soruların cevabı (şimdilik) hayırdır. Akla Osmanlının Müslüman bir devlet olduğu, İslam hukukunu uyguladığı ve dolayısı ile fıkıhın tarif ettiği ergenlik yaşının burada reşitlik için kullanılabileceği gelebilir. Ancak unutulmaması gereken konu ergenliğin temel olarak dini emirlere uyma için belirlendiği gerçeğidir. Eğer aynı kuralı reşitlik için kabul ederseniz o zaman ebeveynleri vefat etmiş kızların, kendilerine kalan malların idaresini (tereke kayıtları bu tutarın bazen oldukça yüksek olabileceğini gösteriyor) 12 yaş civarında devraldığını da varsayıyorsunuz demektir ki, bu durum biraz şüpheli gözüküyor. Ek olarak dikkat etmemiz gereken ikinci nokta Osmanlı’nın sadece Müslüman nüfustan oluşmadığı gerçeğidir. Hristiyan ve Yahudiler’deki uygulamalar da kendi kuralları çerçevesinde değerlendirilmelidir.  [15]
16. yüzyıl Bursası’nda müslim/gayr-i müslimler arasındaki davaların incelenmesi genel başlığı ile çıktığımız yolculukta ilk geldiğimiz nokta başlağımız yerden farklı. Gerek söz konusu yüzyılda gerekse takip eden dönemde reşitlik yaşının ne olduğu araştırma konusu yapılabilir. Aynı zamanda diliminde farklı mekanlar (Anadolu-Rumeli gibi), aynı mekanda farklı gruplar (müslim/gayr-i müslim, kentli-köylü, kadın-erkek … gibi) ilk akla gelen genel araştırma sorularıdır. Sadece bu başlık üzerinden kariyerinizi tamamlamanız bile olasıdır. 
İkinci olarak bakmamız gereken nokta, Dimitri veled-i Yorgi’nin neden Süleyman’ın oğullarının mahkemeye gelip (muhtemelen yasadışı bir faaliyetlerinin olmadığı konusunda) yemin etmelerini istediğidir? Bu sorunun cevabı da geleneksel tarih eğitimi almış öğrenciler için muğlaktır. Eğer açık bir suçlama sonucunda yargılama gerçekleşseydi bu talep bir anlam kazanacaktı. Suçlama olmadığı halde yemin etme isteği bilgi dağarcığınızda antropoloji ve sosyoloji yer alıyorsa “sanayi öncesi toplumlarda yeminin işlevi” “haysiyet” ve “sosyal kontrol” gibi kavramlarla açıklanabilir[16]. Eğitimini, yaşını ve mesleğini bilmediğimiz Dimitri veled-i Yorgi, sanayi öncesi toplumların tamamında var olan ve literatürde “defamation” olarak geçen olgunun farkındadır. Suçladığı kişiler eğer gerçek hilafında yemin ederlerse -ki beklentinin aksine bu zayıf bir olasılıktır- sonuçlarına katlanmayı göze alacaklardır. Kanıt olmadığında suçlananların bundan kurtulmak için kolaylıkla yemin edebileceği aklınıza gelebilir. Ancak var olan örnekler “pek çok kişinin” yalan yere yemin etme yerine suçlamayı kabul ettiğini bize gösteriyor. [17]
Gördüğünüz gibi belgeler üzerinden yaptığımız yolculukta ikinci ulaştığımız nokta da düşündüğümüzden farklı oldu. Yukarıdaki iki yaklaşımın da kabul görmüş araştırma yöntemlerine ters olduğunu kabul etmek gerekir. İdeal olan sorun temelli yaklaşımı tercih edip sadece literatür taraması yaparak olası konunuza karar vermektir. Ancak bu durum birinci elden kaynakların neredeyse tamamının en azından kataloglandığı “Batı” için geçerlidir. Türkçe literatür taramasından yola çıkarak belirleyeceğiniz sorunlar bilinenin tekrarını maalesef çok geçemeyecek. YÖK’ün arşivindeki tarih alanında yapılmış tezleri tararsanız durumun vehametini daha iyi göreceksiniz. Bu da bizi Batı merkezli paradigmaları sürekli Türk tarihine uydurma çabasına itiyor. Her ne kadar bilim evrenselse de, tek taraflı bu alışveriş en azından moral açıdan aşılması gereken bir hedef olarak önümüzde durmaktadır. 
Tarihçi ve Bilgisayarı: Olmazsa Olmaz Kurallar
Yukarıda verdiğimiz örneğe uygun olarak ya literatür taraması sonucunda ya da genel bir sorunun belgelerden taranması ile çalışmak istediğiniz başlığı tesbit ettiniz, araştırmanızı gerçekleştirdiniz. Şimdi araştırmanızı yazıya geçirmeden önce yapmanız gerekenlere bakalım.
Teknolojinin gelişme hızını ve hem gündelik hayatımızı hem de iş yapma biçimimizi doğrudan etkilediğini biliyorsunuz. Bu etkinin verimliliğe dönüşmesi için uymanız gereken kurallar var. Aşağıdaki maddeler benim yaklaşık 20 yirmi yıldan bu yana (kitabın yayınlandığı tarihte) tarih alanında bilgisayarla çalışan birisi olarak biriktirdiğim deneyimlerdir.
1- İlk yazmada metninizin son halini veremezsiniz. Çalışma esnasında konu ile doğrudan ilgili ya da ilgisiz tüm aklınıza gelenleri not alın. Bunu yaparken kaynağınızı muhakkak not aldığınız yerin altına yazın. Hiç bir zaman aklınıza güvenmeyin. “Nasılsa biliyorum, hatırlarım” demek son aşamada gününüze ya da günlerinize mal olabilir. En kötüsü akademik camianın affedilmez kusurlarından (en azından Türkiye dışında böyle) intihal ile suçlanabilirsiniz.  
2- Yazdığınız hiç bir şeyi silmeyin. Çok ilgisiz gibi gözüken notlarınız bile bir gün gelir işinize yarar. Çalıştığınız konu ile hiçbir ilgisinin olmadığından eminseniz başka bir yere yedekleyin. 
3-Yazma süreci düz bir çizgi üzerinde ilerlemez. Okuduğunuz tüm metinler giriş gelişme sonuç çizgisini takip ederek elinize geçer. Ancak bu, o çalışmaların nihai halidir. Yazınız son aşamaya gelinceye kadar Microsoft Word’den uzak durun. Bu program düz bir çizgide ilerleyen ve genellikle bir kaç sayfalık metinleri yazmak için tasarlanmıştır. Bunun yerine “Yaratıcı yazma/Creative writing” kategorisi içinde listelenen programlara bakın. Eğer bilgisayar ile tanışıklığınız biraz daha ileri düzeyde ise açık kaynak kodlu ofis programlarını da düşünebilirsiniz. Uyumluluk bakımından Word ile yazdığınız .doc uzantılı belgelerin, .rtf uzantılı ya da .odf uzantılı bir versiyonunu da saklamayı ihmal etmeyin.  [18]
4- İmkanınız varsa mat ve geniş bir ekran alın. Piyasada satılanların çoğunun ev kullanıcılarının istekleri doğrultusunda parlak yapıldığını, bunun da ışığı yansıttığını unutmayın. Saatlerce bilgisayar karşısında duracağınız için parlaklığını düşürerek tam ekranda çalışın. Çeşitli eklem ağrılarının çalışmanızı aksatmasını istemiyorsanız ergonomik bir koltuk alın.
5- İnternet bağlantınızı kapatın. Çok önemli e-postalarınız, arkadaşlarınızın sosyal ağ güncellemeleri ya da bir milyonuncu gülen kedi videosu yazınızı bitirinceye kadar bekleyebilir. 
6- Son aşamaya gelinceye kadar çalışmanızı çift aralık yapmayın. Aynı sayfada birden fazla ne kadar çok bilgi görürseniz yazınızın akışını o kadar iyi takip edebilirsiniz.
7- Bilgisayarınızın yazım kontrolünü kullanırken dikkat edin. Kelimelerinizi sadece hafızasındakilerle karşılaştırdığını unutmayın. Basılı sözlükler her zaman masanızda ve ulaşabileceğiniz bir yerde olsun. 
8- Bilgisayarınızın yardım menüsünü okuyun ve kısa yolları öğrenin. Metin içinde herhangi bir yeri bulmak istiyorsanız tek tek okumak yerine bul komutunu kullanmak, ya da dipnot vermek istediğinizde her defasında araç çubuğuna gitmek yerine tuş karşılığını kullanmak size tahmininizden daha fazla zaman kazandırır. 
9- Makalelere ve doktora tezlerine artık online olarak kolay ulaşılabildiğini biliyorsunuz. Eğer gelişmeler bugünkü hızı ile devam ederse çok yakın da kitapların zaten var olan digital dağılımı daha da yaygınlaşacak. Bu durum kolaylık yanında geleneksel iş akışımızı değiştirmeyi de beraberinde getirecek. Şimdiden Bibliyografya ve pdf formatındaki dosyaları düzenleyen bir programı öğrenmeye başlayın. Kelime işlemcinizin de 3 numaradaki uyarılara ek olarak pdf formatındaki dosyalarla beraber çalışabildiğinden emin olun.
10- Son ve en önemli kural olarak, çalışmanızı bir defa değil, iki defa ve iki ayrı mecraya yedekleyin. Tercihen harici bellek ve e-posta ikilisini kullanın. Bilgisayarınızın ikiye bölünmüş diskinin, iki fiziksel disk olmadığını unutmayın. 
Yazma Aşaması: Genel Kurallar
Bir önceki bölümde özetlediğim kurallardan aklınıza yatanları uyguladınız ve artık eserinizi yazmaya hazırsınız. İlk yapmanız gereken “ne” sorusuna cevap vermektir. Ne yaptınız? Çalışmanızın bir soruya cevap vermesi gerektiği gerçeğini hiç bir zaman unutmayın. İyi bir çalışmanın temelinde cevabı analize dayalı bir soru yatar. Eğer sorunuza evet ya da hayır olarak cevap verilebiliyorsa, önünüzde uzun bir yol var demektir. Hangi formatta olursa olsun çalıştığınız konuyu basılıncaya kadar sadece siz ve yakın çevreniz biliyor. Şimdi bulduklarınızı başkaları ile paylaşmak istiyorsunuz. Ancak unutmamanız gereken konuyu sadece sizin yazmadığınızdır. Okuyucu açısından bakıldığında okumak için pek çok seçenek vardır. Neden öncelikle sizin yazdıklarınızı okuması gerektiği konusunda ikna edici bir giriş yazmanız gerekir.
 İkinci olarak cevap vermeniz gereken “neden” sorusudur. Neden bu konuyu seçtiniz ve alana ne gibi katkılarda bulunmasını bekliyorsunuz? Burada bir iddianızın olması beklenir. Bu iddia bir fikir ileri sürmeli, açık ve anlaşılır olmalıdır. Tüm bu açıklamalar çalışmanızın başında yer almasına rağmen genellikle en son yazıldığını da unutmayın. Örnek olayda gördüğünüz gibi araştırmayı düşündüğümüz başlık bizi farklı bir alana sürekledi. Eğer bu çalışmayı gerçekleştirip yayınlama aşamasına gelseydik, artık ilk başlıktan bahsetmeyip doğrudan çalıştığımız konu üzerinde duracaktık. 
Yazma aşamasında üçüncü olarak cevap vermeniz gereken soru “nasıl” dır. Burada yönteminizi anlatmanız gerekir. Eğer bu kitabın 4. Bölümünde anlatılan tarihsel yaklaşımlardan birisini tercih ettiyseniz nedenlerinizi okuyucu ile paylaşmanız beklenir. Acaba seçtiğinizin dışında başka bir yöntemle aynı konu ve kaynak grubuna yaklaşılsa daha farklı sonuçlara ulaşılabilir miydi? Çalışma sırasında karşılaştığınız entelektüel sorunlar, seçtiğiniz yaklaşımda revizyonda bulunduysanız bunların gerekçeleri de bu bölümde işlenecek başlıklar arasındadır. 
Dördüncü aşamada yapmanız gereken araştırmanızın sizden önce yapılan çalışmalar arasında nerede durduğunu göstermeniz olacaktır. Bunu yaparken geliştirdiğiniz araştırma sorusunun dışına çıkmamaya mümkün olduğu kadar özen göstermeniz gerekir. Çoğu zaman bir başkasının benzer bir başlığı çalıştığını göreceksiniz. Ancak başlık benzer olmasına rağmen gerek kaynak kullanımı, gerekse soruların formüle edilmesinde farklar vardır. Çalışmanızı kaleme alırken benzer araştırmaları bu bölümde değerlendireceksiniz, kendi çalışmanızın diğerleri arasında nerede bulunduğunu göstermeniz gerekir. Bunu yaparken takip edilmesi gereken en önemli kural “eleştirel” olmadır. Okuyucuya kendi çalışmanızın hangi noktalarda daha önceden yapılanlardan ayrıldığını göstermeniz gerekir. 
Yazma Aşaması: Üslup
Gerek “ne-neden-nasıl” sorularına cevap verirken ve gerekse diğer bölümlerin yazımındaüslup açısından anlaşılabilir olmanız gerekir. Çünkü ne söylediğiniz kadar nasıl söylediğiniz de önemlidir. Tüm gerçeklerin yazınızda bulunması anlaşılacağı anlamına gelmez. Bunun için öncelikle yazınızın kendi içinde bütünlüğü olmalıdır. Karmaşık ve uzun cümleler çabalarınızın boşa gitmesi anlamına gelebilir. Unutmamalıdır ki iyi araştırmaların bir kısmı zor anlaşılsa da, her zor anlaşılan çalışma övgüye değer değildir. 
Yazdıklarınız tüm gerçeklerin arda sıralanmasından oluşuyor ise okuyucuyu baştan kaybetmişsinizdir. Çalışmanız gerek özgün belgeler gerekse ikinci el çalışmaların bir sentezi olmak zorundadır. Varolanı özetlemek ancak özel durumlarda geçerli bir yazma yöntemidir. 
Yazınızın genel uzunluğu söylemek istediklerinizi tekrara düşmeden aktaracak kadar olmalıdır. Alıntı yapabilirsiniz. Ancak unutmamak gerekir ki çalışmanız bir derleme değildir. Bu nedenle gerekli olmadığı durumlarda mümkün olduğu kadar alıntı yapmaktan kaçının. 
Seçtiğiniz dil çalıştığınız alana uygun olmalıdır. Eğer özellikle gündelik hayat deneyimlerinizi yine aynı dille anlatma gibi bir derdiniz yoksa, alanınızda fikir birliğine varılmış kelime dağarcığının dışına çıkılmamasında fayda vardır.Sorununuzu anlatmak için gereğinden fazla kelime kullanmayın. Aynı sözcükleri tekrar etmekten kaçının. Yazdıklarınızı tamamladıktan sonra tekrar okuyun.
Yazma sürecinde bir kişi ya da grubu incetecek/hukuki sonuçlar doğuracak yaklaşımdan kaçınmak gerekir. Çalışma temel olarak zaten bu amaçla yapılmaz. Ancak bulguların sunulmasında özen göstermek gerekir. 
Muhakkak bahsetmeniz gerektiğini düşündüğünüz, ancak sizin probleminizle doğrudan ilgili çok açık olmayan konuları metin içinde değil, dipnotta kullanın. 
Her paragrafta işlediğiniz bir fikir olmalı ve bu fikir genel anlatmak istediğinizle bağlı olmalıdır. Her sayfada ortalama üç ya da dört paragraf iyi bir orandır. Alıntılar mümkün olduğunca kısa tutulmalıdır. Siz yazdığınıza göre başkasının değil sizin fikirleriniz önemlidir. Eğer söyleyeceklerini daha önceden başkaları düşünmüşse, yazmanıza gerek yoktur. 
Hataları görmenin en iyi yollarından birisi çalışmanızı yayın öncesinde bir başkasına okutmaktır. Burada hiç unutmamanız gereken kural yazılı iletişimin sözlü iletişimden farklı olduğu gerçeğidir. Herhangi bir yerde konuşma yaptığınızda anlaşılamayan noktaları açıklama fırsatınız vardır. Aksi durumda bu söz konusu değildir. Eğer hatalarınızı kendi başınıza görebileceğinizi sanıyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz demektir.
Başlık seçimi yayın öncesinde en sona kalan gerekli özenin gösterilmediğini düşündüğüm aşamalardan birisidir. Oysa yazdıklarınızın okuyucuyla ilk buluşacağı yer çalışmanızın başlığıdır. Bu nedenle yöntem kitaplarında çalışmanın başlığında olması gereken özellikler arasında sayılan ilgi çekici olma kuralı için fazladan zaman ayırmanın hiç bir mahzuru yoktur. “…Bazı bilgiler” ya da “…bir deneme” kalıbı ile biten başlıkların yeterince kullanıldığını unutmayın. Bu çalışmanın başlığına dikkat edin[19]. Sayısını tam kestiremesem de bir kısmınızın sadece “Dimitri’nin Kızlarını Kimin Hamile Bıraktığı” sorusunun çekiciliği ile geldiğini biliyorum. Siz de araştırmanızı yazıya döktüğünüze göre okunmasını istiyorsunuz demektir. Bunun için başlığınıza özen gösterin. 
Sonuç olarak özetlemek gerekirse; tarihsel bir metin oluşturma, konu seçimi ile başlayan ve nereye uzanacağı baştan kestirilemeyen entelektüel bir serüvendir. Her yolculuğunuz sizi bazen beklediğiniz bazen de hiç ummadığınız bir durağa ulaştırır. Seyahatiniz esnasında önemli olan yolda gördüklerinizdir. Çünkü bunlar sizin bir sonraki yol haritanızın temel taşlarıdır.

Kaynaklar
Abacı Nurcan, The Ottoman Judges and Their Registers, the Bursa Court Register B-90/295 (Dated Ah 1081/Ad 1670-71, Introduction and Text (Entries 1-600), Vol. I.Sources of Oriental Languages and Literatures 79, Cambridge: Harvard University, The Department of Near Eastern Languages and Civilizations, 2007.  
Abacı Nurcan, The Ottoman Judges and Their Registers, the Bursa Court Register B-90/295 (Dated Ah 1081/Ad 1670-71, Text (Entries 601-998) and Facsimile, Vol. II.Sources of Oriental Languages and Literatures 80, Cambridge: Harvard University, The Department of Near Eastern Languages and Civilizations, 2007.
Brobjer TH. “Nietzsche’s Relation to Historical Methods and Nineteenth-Century German Historiography”, History and Theory, 46, no. 2, 2007.
Çamlı Mehmet, H 959/ M. 1551 Tarihli 4 Numaralı Manisa Şer’iyye Sicili, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayınlanmamış yüksek lisans tezi),1993.
Demir Erdinç, 61/2 Numaralı Şer’iyye Sicili (H. 1061/1651) Metin Transkripsiyonu ve Değerlendirme, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayınlanmamış yüksek lisans tezi), 2002.
Ergene Boğaç, Local Court, Provincial Society and Justice in the Ottoman Empire, Legal Practice and Dispute Resolution in Çankırı and Kastamonu (1652-1744),Brill, 2003.
İnalcık Halil, “How to Read Aşık Paşazade?”, C. Heywood ve C. Imber (haz.), Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Menage, İstanbul: The Isis Press, 1994.
İnalcık Halil, “The Impact of the Annales School on Ottoman Studies and New Findings”, Review, Vol. 1, No. 3/4, 1978. 
Limerick Patricia, “Dancing with Professors: The Trouble with Academic Prose”, New York Times Book Review, 31, 1993.
Lopez Robert Sabatino, “Concerning Surnames and Places of Origin”, Medievalia et Humanistica, VIII, 1954.
Mclaren A. “Sexual Slander In Nineteenth-Century England: Defamation in the Ecclesiastical Courts, 1815-1855”, Journal Of Social History,  35, 4, 2002.
Norton M. “Gender And Defamation In Seventeenth-Century Maryland”, The William And Mary Quarterly, 44, No. 1, 1987.
Rosovsky Henry, Üniversite, Bir Dekan Anlatıyor, Çev. Süreyya Ersoy, Ankara: Tübitak, 1994.
Rozen Mina, “The Life Cycle and the Significance of Old Age during the Ottoman Period”, in D. Porat M. Rozen and A. Shapita (eds.). Daniel Capri Jubilee Volume, Tel-Aviv: 1996. 
Solorzanotelechea J. “Fama Publica, Infamy and Defamation: Judicial Violence And Social Control of Crimes Against Sexual Morals in Medieval Castile”Journal of Medieval History, 33, no. 4, 2007.
Sönmezışık Züleyha Yördem, Bursa A-119 Numaralı Şer`iyye Sicili Tahlil ve Transkripsiyonu, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayınlanmamış yüksek lisans tezi),2001. 
Wittmann Richard, Before Qadi and Grand Vizier: Intra-Communal Dispute Resolution and Legal Transactions Among Christians and Jews in the Plural Society of Seventeenth Century İstanbul(yayınlanmamış doktora tezi), Harvard University, 2008.

*Doç.Dr.; Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.

[1]Sistemin içtenbir eleştirisi için bkz. Rosovsky Henry, Üniversite, Bir Dekan Anlatıyor, Çev. Süreyya Ersoy, Ankara: Tübitak, 1994.

[2]Tezin sahibi rahmetli Neşet Çağatay’dır. Olayı UludağÜniversitesi’nde ders vermek için geldiği Bursa’da, kendisinden dinlemiştim.

[3]Limerick, Patricia, “Dancing with Professors: The Trouble with Academic Prose”, New York Times Book Review, 31, 1993.

[4]Brobjer, TH. “Nietzsche’s Relation to Historical Methods and Nineteenth-Century German Historiography”, History and Theory,46, no. 2, 2007.

[5]Bkz. İnalcık Halil, “The Impact of the Annales School on Ottoman Studies and New Findings”, Review, Vol. 1, No. 3/4, 1978. Daha ayrıntılı bilgi için elinizdeki kitabın 2, 3 ve 4. bölümlerine bakabilirsiniz.

[6]Bu konuda en iyi örnek şu makaledir: İnalcık Halil, “How to Read Aşık Paşazade?”, C. Heywood ve C. Imber (haz.), Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Menage, İstanbul: The Isis Press, 1994. Çevirisini şuradan okuyabilirsiniz: İnalcık Halil I, “Aşıkpaşazade Tarihi Nasıl Okunmalı?” (Çeviri: Fahri Unan), Söğüt’ten İstanbul’a, Derleyenler: Oktay Özel-Mehmet Öz, Ankara: İmge, 2000.

[7]Sönmezışık, Züleyha Yördem, Bursa A-119 Numaralı Şer`iyye Sicili Tahlil ve Transkripsiyonu, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayınlanmamış yüksek lisans tezi), 2001, 208 numaralı belge.

[8]Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Abacı Nurcan, The Ottoman Judges and Their Registers, the Bursa Court Register B-90/295 (Dated Ah 1081/Ad 1670-71, Introduction and Text (Entries 1-600),Vol. I. Sources of Oriental Languages and Literatures 79, Cambridge: Harvard University, The Department of Near Eastern Languages and Civilizations, 2007. Abacı Nurcan, The Ottoman Judges and Their Registers, the Bursa Court Register B-90/295 (Dated Ah 1081/Ad 1670-71, Text (Entries 601-998) and Facsimile, Vol. II. Sources of Oriental Languages and Literatures 80, Cambridge: Harvard University, The Department of Near Eastern Languages and Civilizations, 2007. Soyadı uygulamasının geçmişi ile ilgili olarak şu makele okunabilir: Lopez Robert Sabatino, “Concerning Surnames and Places of Origin”, Medievalia et Humanistica, VIII, 1954.

[9]Sönmezışık, 209 numaralı belge.

[10]Sönmezışık, 210 numaralı belge.

[11]Sönmezışık, 214 numaralı belge.

[12]Bu konuda şu çalışmalara bakılabilir: Wittmann, Richard, Before Qadi and Grand Vizier: Intra-Communal Dispute Resolution and Legal Transactions Among Christians and Jews inthe Plural Society of Seventeenth Century İstanbul,  yayınlanmamış doktora tezi, Harvard University, 2008, Ergene Boğaç, Local Court, Provincial Society and Justice in the Ottoman Empire, Legal Practice and Dispute Resolution in Çankırı and Kastamonu (1652-1744),Brill, 2003, ve benim Bursa Şehri’nde Osmanlı Hukuku’nun Uygulanması, Ankara: Kültür Bakanlığı, 2001. 

[13]Sönmezışık, 318 numaralı belge.

[14]“tazarru‘ eyledikleri” ibaresine dikkat.

[15]Osmanlı tarihi çalışmaları “yaş” meselesini göz ardı etmiştir. Bunu ilk fark etmem halen devam eden A.v. Humboldt Vakfı tarafından desteklenen “Getting Closer to Death: Last Wills of the Ottoman Elderly in Terms of Social Stratification (1700-1800)” başlıklı projeye başladığım 2007 yılıdır. Bu alanda doğrudan konu ile ilgili tesbit edebildiğim tek çalışma şudur: Rozen, Mina, “The Life Cycle and the Significance of Old Age during the Ottoman Period”, in D. Porat. M. Rozen and A. Shapita (eds.). Daniel Capri Jubilee Volume, Tel-Aviv: 1996. Bu vesile ile çalışmanın fotokopisini temin etme nezaketini gösteren Selim S. Kuru’ya teşekkür ederim. Yaşkonusunda Türkiye’de tesbit edebildiğim tek kurum (sadece yaşlılarla ilgilenen) Hacettepe Üniversitesi Geriatrik Bilimler Araştırma ve Uygulama Merkezi-GEBAM’dır. Yazıyı tamamladığım tarihlerde gazetelerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı bir Yaşlılık Enstitüsü kurulduğu haberleri yer alıyordu. Her ikisi de yeni olan bu kurumların tarihçilerin konu seçiminde ufuklarını genişletmelerini umalım.

[16]Sadece şu üç makaleye bakmak bile konunun Osmanlı tarihi çerçevesinde nasıl ihmal edildiğini göstermeye yeter: Solorzanotelechea, J. “Fama Publica, Infamy and Defamation: Judicial Violence And Social Control of Crimes Against Sexual Morals in Medieval Castile”, Journal of Medieval History, 33, no. 4, 2007, Norton, M. “Gender And Defamation In Seventeenth-Century Maryland”, The William And Mary Quarterly,44, No. 1, 1987, Mclaren, A. “Sexual Slander In Nineteenth-Century England: Defamation in the Ecclesiastical Courts, 1815-1855”,Journal Of Social History, 35, 4, 2002.

[17]Mustafa bin Hüseyin alacak davasında suçladığı Mahmud Bin Yusuf’un yemin etmekten kaçınması üzerine haklı görülür. Başka bir örnekte Hızır bin Ali iki kişinin kendisini dövdüğünü iddia eder. Yemin teklif edilen kişiler bundan kaçınınca dövdükleri kanıtlanmış sayılır. Bir diğer örnekte ise karı koca arasındaki dava vardır. Kocası kendisini vekil aracılığı ile boşamıştır. Kadın vekilden mehrini ister. Vekil ise bunlardan feragat ettiğini söylemektedir. Yemin teklif olduğunda kadın yemin edemez. İskender bin İsmail ve dava ettiği Mesih bin Yusuf’un olayı da yeminden kaçınma ile son bulur. Çamlı Mehmet, H 959/ M. 1551 Tarihli 4 Numaralı Manisa Şer’iyye Sicili,Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. Müderris Mehmed Efendi  kızının evinde yaralı olarak yatmaktadır. İddiasına göre oğlu Seyyid Ahmed Çelebi’nin Fatma isimli eşi ve onun annesi Ayşe, evi basıp kendisini yumruklamış ve  hakaret etmiştir. “Sual olunup elindeki fetvaya göre” karar verilmesini ister. Kendisinden şahit istendiğinde  şahidinin hazır olmadığını belirtir. Bunun üzerine karşı tarafa yemin teklif edildiğinde bundan kaçınıp suçlamayı kabul ederler. Demir Erdinç, 61/2 Numaralı Şer’iyye Sicili (H. 1061/1651) Metin Transkripsiyonu ve Değerlendirme, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kullandığım belgelerin yüksek lisans tezlerinden seçildiğine dikkat edin. Aynı konuda Bursa sicillerinden çıkardığım yayınlanmamış örnekler de var. Ancak onları başka bir makalede kullanmak istediğim için burada vermiyorum! Çünkü konumuzun açıklanması bakımından belgenin ilk defa ya da ikinci kez kullanılıyor olması bir fark yaratmıyor.

[18]Hem Mac hem de Windows ortamında çalışan Scrivener’i deneyebilirsiniz. .

[19]Eğer bölüm adı olmasaydı şimdiki kullandığım başlık konunun içeriğini okuyucuya göstermekten uzak kalacaktı.

Yazının künyesi:
Nurcan Abacı, “Dimitri’nin Kızlarını Kim Hamile Bıraktı? Bir Tarih Metni Nasıl İnşa Edilir?”, Tarihyazımı İçin Çağdaş Bir Metodoloji, ed. Ahmet Şimşek, İstanbul: Tarihçi Yay., 2011, ss. 259-279.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: