Hikayenin kahramanı Altun’un yaşadığı Zincidere bugün doğrudan Kayseriye bağlı bir yerleşim yeridir. Olayın geçtiği 17. Yüzyılda ise nüfusunun büyük kesimini Hristiyanların oluşturduğu bir köydür. Daha detaylı bakıldığında bu Hristiyanların çoğunluğunun sadece Türkçe konuşan Karamanlılardan oluştuğu da görülebilir. Ancak benim ilgilendiğim işin bu yönü değil. 17. Yüzyılda Hristiyan bir genç kızın üvey anne dayağından kaçarak Müslüman olması daha ilginç geliyor.
Öykü, bir hırsızlık şikayetinin arasına gizlenmiş halde 17. Yüzyıl Kayseri sicillerinden birindeydi: Zincidereli Devlet, kendi köyünden Hüseyin ve Osman’ı gece yarısı evine girip mallarını çalmakla suçlar. İddiasına göre din değiştirmiş olan kızı Altun da suçladığı kişilere yardım etmiştir. Buraya kadar olayın kayıt altına alınma biçimi normal hırsızlık prosedürü ile uyumludur. Davacı iddialarını dile getirmiş, doğrudan hırsızlık suçlamasının muhatabı olan kişiler de reddetmiştir. Bundan sonraki aşamada kanıtların sorgulanması gerekir.
Oysa “yardım ve yataklık” yaptığı suçlamasının yöneltildiği Altun’un cevabı, olayın basit bir hırsızlık hadisesi olmadığını, hikayeninin içinde daha karmaşık ilişkilerin saklandığını göstermektedir. Kıblesini değişteren Altun, Babasının suçlamalarına verdiği yanıtta ihtidaların ardında sonsuz sayıda faktörler olabileceğine işaret eder: Annesi ölmüştür ve babası tekrar evlenmiştir. Cici annesi, Kemalettin Tuğcu’nun romanlarında anlattığı acıklı öykülerin tarihsel arkaplanının çok eskilere uzandığının kanıtı gibidir. Çünkü üvey annesi, babası ile bir olup kendisini azarlayıp dövmektedir. Altun’un eza ve cefa dolu hayatından kurtulmak için bulduğu yol, bohçasını toplayıp komşu köy Akçakaya’ya giderek Müslüman olmaktır.
Altun’un hikayesinde her ne kadar üvey anne baskısını öne çıkartsam da, kendisinin acıklı hayat öyküsünü bir twit boyutundaki cevabına sığdırmaya çalışmadığına eminim. O’nun amacı bohçası ile yanına aldığı eşyalarının kendine ait olduğunu, babasının iddia ettiği gibi hırsızlık yapmadığını göstermektir. İddia edilen hırsızlık olayının şahidi olmadığı için dava düşer.
Davanın düşmesi hukuki açıdan hırsızlık olayının cevabını vermekle beraber belgede açıkça işaret edilmeyen başka soruları gündeme getirir: 17. Yüzyılda bir genç kız, gece yarısı bohçasını toplayıp komşu köye Müslüman olmaya acaba tek başına mı gitmiştir? Bunun gerçekleştiğini varsaysak bile, oraya ulaştığında rast gele bir kapıyı çalıp üvey anne baskısı sonucunda din değiştirme kararını açıklayarak yardım istemesi çok akılcı gözükmüyor. Olayın altyapısının daha önceden hazırlandığını varsaymamız gerekiyor.
Altun’un babası Devlet’in, aynı hırsızlık olayı ile ilgili ertesi gün başkalarını dava etmiş olmasını, varsayımımı güçlendirecek nitelikte görüyorum. Suçladığı kişiler yine Zinciderelidir, ancak bu defa anneleri ile beraber dava eder. Buradan yola çıkarak üvey anne baskısı altındaki Altun’a “kurtuluş” olarak din değiştirme yolunun hemcinsleri tarafından gösterildiğini, olayın gerçekleşmesinde de evin erkeklerinin rol aldığını varsaymak çok akla uzak gelmiyor. Belki de bunun ardında Altun’u “evin küçük oğluna alma” amacı vardı, kim bilir? Ya da, Altun’un çeşme başında görüp aşık olduğu Müslüman gençle evlenmelerine izin vermeyen üvey annesinden, bu yolla kurtulduğu ihtimalini göz ardı edebilir miyiz?
Meraklısına Notlar:
1- Her ne kadar hırsızlık olayı kanıtlanamamış olsada, Altun’un baba ve üvey annesine ders vermek için bir miktar eşyayı çalmış olma ihtimali de göz önünde tutulmalıdır. Bunun yanında kızını kaybeden babanın, olayın sorumlusu olarak gördüğü kişileri cezalandırma amacı ile hırsızlıkla itham etmesi de olasılık dahilindedir.
2- Diğer dinlerden gelip Müslüman olma, mahkeme kayıtlarına sadece bir cümle yazılır. Buradan da ancak kişinin eski ve yeni adlarını öğrenebiliriz. Din değiştiren herkesin entelektüel bir serüven sonucunda doğru yolu bulduğunu varsaymak, naiflikten başka bir şey değildir.
3- Şikayetçi Devlet’in çalındığı iddia ettiği mallar nakit para, kumaş ve günlük kıyafetlerinden oluşmaktadır.
4- Yeni Müslüman Altun’un bohçasında, aralarında çember ve dülbentin bulunduğu kendi kıyafetleri vardır.
5- Kaynak: Erdinç Demir, 61/2 Numaralı Şer’iyye Sicili, (H. 1061/1651), Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2002, s. 84-85.