Her sabah kampüs ile evimiz arasındaki kısa yolda, eşimle çok da bağlantımız olmayan gerçek dünyada neler olup bittiğini radyo kanalları arasında gezerek anlamaya çalışırız. Ankara havalarının nasıl geniş kesimlere hitap etmeye başladığını, her derde deva olduğu iddia edilen dua kitaplarının, hedef kitlelerinin dilinden konuşan, vecde gelmiş sunucular tarafından, nasıl tanıtıldığını hep buradan biliyoruz. Satıcılarının ve radyo reklamlarının çokluğunu göz önünde bulundurursak, dikkatimizi çeken başka bir konu da, padişah macununa düşkün ve ereksiyon sorunu yaşayan geniş bir erkek nüfusumuzun varlığıdır. Kadın ve kadın bedeni ile hastalıklı bir ilişkimizin olduğunu anlamak için kaynak karıştırmaya ya da herhangi bir araştırmaya gerek yok. Radyo, televizyon ve gazetelere sadece göz atmak bile yeterli olur sanırım. Aşağıda aktaracağım iki örnek, toplum olarak kadın ve kadın bedenine bakış açımızın zaman içinde çok da değişmediğini gösterir nitelikte. Üçüncü hikayede anlatacağım örnek konulardan ilki, talebin baskısı veya daha fazla para kazanma hırsı ile, köle ve cariye sıkıntısı çeken esircilerin, kendi halinde kadınları da kaçırarak cariye niyetine pazara sürmesini gösteriyor. Ayvansaraylı Fatma, Kör Ahmet isimli bir esirci tarafından kaçırılıp Bursa’da Mehmed Beşe’ye cariye diye satılmıştır. Şükür ki annesi Rabia yelkeniyle, kardeşi Mustafa yolları bilip Fatma’yı özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Esircinin Fatma’yı hangi yolla ve nasıl kaçırdığı, ailesinin yerini nasıl öğrendiği gibi sorular elimizdeki belgelerin kısalığı nedeni yanıtlanamadan kalmak zorundalar. İkinci örnek olay maalesef ilki gibi mutlu sonla bitmiyor. Sivasiler Mahallesinden Fatma isimli cariye, mülkiyetine sahip olan Hacı İsmail’i dava eder ve kimliğini insanda acıma hissi uyandıran şu şekilde belirtir: “Vidin kasabasının Konya mahallesindenim. Babamın adı Ahmed bin Abdullah, annemin ismi Amine Binti Abdurrahman’dır. Eşim Hasan’dır.” Fatma, hür asıllı olduğunu iddia etmektedir. Kendisini kocası Hasan kandırmış ve cariye olarak satılmaya razı etmiştir. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini andıran ve doğruluğuna inandığım bu ifade karşısında sahibi Hacı İsmail, Fatma’yı Esirci Çalık’tan bir köle ve bir miktar nakit karşılığında aldığını belirtir. Doğal olarak hür asıllı olduğunu bilmemektedir ve bu pahalı yatırımını koruma amacındadır. Kadı, uymak zorunda olduğu kurallar gereğince hür asıllı olduğunu iddia eden ancak bunun için herhangi bir kanıtı olmayan Fatma’nın davasını reddeder. Hayatının geri kalan kısmını Vidin’e ve ailesine özlemle tamamladığını düşündüğüm Amine kızı Fatma’yı, uygun gördüğünüz bir yolla anar mısınız? Meraklısına notlar: 1- Yazıyı şu parça eşliğinde okumanızı öneririm: Selim Sesler, Bir Sarı Yılan Kovaladı Beni, Keşan’a Giden Yollar (1999): https://tr-tr.facebook.com/video/video.php?v=453801223605 2- İkinci örnek olaydaki Fatma’nın büyükbabasının adının Abdullah olmasına dikkatinizi çekerim. 3- Sahtekarlık kapasitemizin farkında biri olarak, belgelerini kullandığım 17. Yüzyılda bazı kişilerin dolandırıcılık şebekesi kurup aralarından birini önce köle/cariye diye sattıklarından, sonra anılan kişinin özgürlüğünü kanıtlayıp aldıkları para ile ortadan kaybolduklarından şüpheleniyorum. 4- Ankaralılar grubundan favori şarkıcımız Hüseyin Kağıt. Favori şarkımız ise “Ankarada Bu Son Gecem”i araya tonti ekleyerek söyleyen kişinin versiyonu. Ancak adını bilmiyoruz. 5- İlk belge Bursa Şer’iyye Sicili B 145, ikincisi ise B 175 defterinden alındı |